Reklam
Vakıf Katılım
Tarih : 2020-05-08 09:55:00

MÜSİAD ve İHATO'dan Covid-19 sonrası iç turizm raporu

Müstakil Sanayici ve İşdamları Derneği (MÜSİAD), Uluslararası Helal Turizm Derneği (IHATO) iş birliğinde, Koranavirüs (Covid-19) salgının iç turizme etkisi, salgın sonrası beklentiler ve turizmcilerin yaklaşımlarını içeren kapsamlı bir rapor hazırladı

Türkiye’nin en büyük sermaye platformu MÜSİAD, hazırladığı sektörel raporlar ve bilimsel çalışmalar ile Koranavirüs (Covid-19) salgının Türkiye ekonomisine etkileri ve sektör bazlı gelişmelere ilişkin yol haritası belirlemeye devam ediyor.

Bu bağlamda son olarak, MÜSİAD Yeni Turizm Kaynakları Geliştirme Komitesi ile Uluslararası Helal Turizm Derneği (IHATO) iş birliğinde “Covid-19’un İç Turizm Talebine Etkileri” başlıklı bir rapor hazırlandı.

Akdeniz Üniversitesi ve Kastamonu Üniversitesi’nden alanında uzman akademisyenlerin destekleriyle hazırlanan raporda, salgının iç turizme etkileri, turistlerin hijyen beklentileri ve tatil konusunda yaklaşımları ayrıntılı olarak ele alındı.

Rapor, 23-30 Nisan tarihleri arasında, Türkiye’nin 61 şehrinde ikamet eden, 31-40 yaşları arasında, yıllık ortalama tatil bütçesi 5 bin TL’den az 789 katılımcının görüşlerinden elde edilen veriler doğrultusunda hazırlandı. Elektronik anket yöntemi ile hazırlanan istatistiklerle kapsamlı bir durum raporu ortaya çıkarıldı.

Yoğun bir gayretle hazırlanan raporda öne çıkan başlıklar ise şu şekilde:

Antalya Talebinde Azalış, Muğla Talebinde Artış Sinyali

Rapora göre, katılımcılar, son 3 yıl içerisindeki tatillerinde en çok sırasıyla; Antalya, Muğla ve İzmir destinasyonlarını tercih etti. Salgının kısa bir süre içerisinde bitmesi halinde,bu yıl da bu destinasyon sırlaması değişmemesi öngörülüyor. Ancak geçtiğimiz yıllara oranla bu yıl, Antalya’nın tercih oranı azalıyor, Muğla’nın tercih oranı artıyor.

“Kararsızlar” İkna Edilirse, Oteller İçin Talep Daralması En Fazla Yüzde 33 Düzeyine Kalır!

Katılımcıların yüzde 39’u 2020 yılı içerisinde “bir otelde kalarak” tatil yapma konusunda kararsız. Her üç katılımcıdan biri ise bu yıl “bir otelde kalarak” tatil yapmak istemediğini belirtiyor. Ancak kararsızları olumlu etkileyecek koşulların oluşması ile otelde tatile yönelik talep daralmasının en fazla yüzde33 bandında tutulabileceği tahmin ediliyor.

Bu Yıl 100 Kişiden En Az 80’i Yeniden Sıcak Denizlere İnebilir!

Katılımcıların yüzde 27’si salgın geçer geçmez tatile çıkmak istediğini belirtiyor. Öte yandan ikna olursa tatile gitmeyi düşüneceklerini belirtenlerin oranı ise yüzde 53 düzeyinde. Ancak katılımcıların yüzde 20’si bu yıl kesinlikle tatile gitmek istemediğini ifade ediyor. En olumsuz tutuma sahip bu yüzde 20’lik kesimin de salgının ve oluşturduğu olumsuz psikolojik koşulların düzelmesi halinde küçülme göstermesi bekleniyor.

İyimserlerin Desteğe, Kötümserlerin İknaya ve Motivasyona İhtiyacı Var!

Katılımcılar, salgının Türkiye’de sona erme tarihini tahmin noktasında iki gruba bölünmüş durumdal. Yüzde 32’lik bir kesim, salgının yakın vadede (Mayıs-Haziran) biteceğini tahmin ederken, yüzde 28’lik bir kesim salgının en erken ekim ayında biteceğini tahmin ediyor. Bu tablo birbirine yakın oranlarda ikiye bölünmüş “iyimser” ve “kötümser” iki ayrı kitlenin oluştuğunu ortaya koyuyor.

Konjonktürel Bir Turist Profili: “Endişeli İstekliler”.

Her on katılımcıdan yedisi virüsün kendilerine de bulaşabileceğini düşünüyor ve endişeli. Katılımcıların yüzde 44’lük bir oran ile çoğunluğu, Türkiye genelinde vaka sayısı ancak 10 kişinin altına düşünce kesinlikle tatile gitmeyi düşüneceğini ifade ediyor. Bu durum katılımcıların “endişeli” olduğunu işaret ediyor. Öte yandan vaka sayısındaki azalma ile turizme talep arasında da ters orantılı bir tutumun oluşacağı görülüyor. Öyle ki, tüm Türkiye genelinde vaka sayısı bin kişinin altına düştüğünde, kesinlikle tatile gitmeyi düşüneceğini belirtenlerin oranı yüzde40 düzeyinde gerçekleşiyor ve buraya kadarki bulgular birlikte okunduğunda, insanların endişeli olmalarına rağmen, tatile gitme konusunda da “istekli” oldukları anlaşılıyor. Bu çerçevede; salgınla mücadele sürecindeki başarı sürdürülerek endişe giderilmeli. Belirli bir eşikten sonra, artık tatil yapma isteği konusunda talebin motivasyonu Kültür ve Turizm Bakanlığı ve sektör işbirliğinde arttırılmalı.

“Büyük karar” ayı: Haziran!

Salgın haziran ayında tamamen bitmiş olur ise katılımcıların yüzde 55’i bu yaz gönül rahatlığı ile bir otelde kalarak tatil yapabileceklerini belirtiyor. Haziran, katılımcıların çoğu için hem salgınının bitişinin beklendiği ayı hem de kendi planları için kritik olan ayı işaret ediyor. Bu nedenle haziran ayında vaka sayılarının ülke genelinde 100 kişinin altına düşmesi durumunda, katılımcıların yüzde 56’sının tatile psikolojik açıdan hazır hale geleceği anlaşılıyor. Öte yandan katılımcıların yüzde 88’i haziran ayından sonra tatile çıktıklarını belirtiyorlar. Bu durum, salgınla mücadelede haziran ayı sonuna kadar yakalanacak başarının, iç turizm talebi için kararı kritik düzeyde etkileyeceğini ortaya koyuyor.

Salgın “Cüzdan”a da Bulaştı. Ancak Tatilsiz de Olmuyor!

Her on katılımcıdan sekizi, salgından bir şekilde ekonomik olarak zarar gördüğünü, yedisi ise işinin/mesleğinin geleceğinden endişeli olduğunu ifade ediyor. Ancak bu sene kesinlikle tatile gitmeyeceğim diyenlerin oranı, on kişiden iki kişiye tekabül ediyor. Yani salgından ekonomik zarar gören sekiz kişiden altısı ve işinin/mesleğinin geleceğinden endişeli olduğunu ifade eden yedi kişiden beşi, bu zorluklara rağmen “tatile gitmekten vazgeçtim” demiyor.

“Otelsiz Tatil, Minimalist Tesis!”

“Evde kalmak” halinin 100 katılımcıdan 27’sini tatile gitme konusunda “kararlı”, 53’ünü ise “ikna olması halinde” tatile çıkmaya istekli hale getirdiği görülüyor. Buna rağmen kesinlikle tatile çıkmayacağım diyenlerin oranı yüzde20 düzeyinde. Ancak katılımcılara “2020 sezonu bitmeden bir otelde kalarak tatil yapmayı planlıyor musunuz?” sorusu sorulduğunda, bu soruya “hayır” yanıtını verenlerin oranı yüzde 33 düzeyinde gerçekleşiyor. Diğer bir ifadeyle “tatil yapmak istemiyorum” diyenlerin oranı: yüzde 20 düzeyindeyken, “bir otelde kalarak tatil yapmak istemiyorum” diyenlerin oranı yüzde 33 düzeyinde şekilleniyor. İki kitle arasındaki farkı oluşturan yüzde 13’lük kesimin otel dışında bir tatil arayışına yönelebileceği tahmin ediliyor. Bu durumun; otel gibi büyük kapasiteli konaklama işletmelerinden, butik otel gibi daha ufak çaplı, villa ve bungalov gibi daha özerk konaklama işletmeleri türlerine yönelik bir talep doğuracağı düşündürüyor. Hatta talepte, Antalya destinasyonu için azalış, Muğla destinasyonu için artış şeklinde gözlenen sinyalin gerekçelerinden birinin de bu olabileceği düşünülüyor. Öte yandan bu durumun, daha çok küçük çaplı tesisleri bünyesinde barındıran Karadeniz bölgesi gibi destinasyonlara yönelik talebi de arttırabileceği tahmin ediliyor.

Süreçte Kritik Bir Adım: Sertifikaya Güven Sağlamak!

Otellerin Covid-19 sonrasında hijyen kriterlerini sağladığına dair almış oldukları/alacakları kalite/standardizasyon sertifikalarına kesinlikle güvenenlerin oranı yüzde 10 iken kesinlikle güvenemeyenler”in oranı yüzde 17 olarak belirlendi. Bu oran, bu yıl kesinlikle tatile çıkmayacağını belirtenlerin oranı (yüzde 20) ile uyum gösteriyor. Ancak sertifikaya kısmen güven oranı ise yüzde73 düzeyinde. Zaman içerisinde bu kitlenin güvenini arttıracak gelişmelerin olması, sertifikaya güven oranını daha yüksek bir düzeye çekebilir. Öte yandan katılımcıların henüz kriterleri ve uygulaması belirlenmemiş bir sertifika hakkında değerlendirme yaptıkları da gözden kaçırılmamalı.

En Zor Kitle: “Endişeli İsteksizler”

Yapılan detaylı analizlerde bazı spesifik gruplardaki katılımcıların 2020 tatili için diğer katılımcılara nazaran daha olumsuz tutumlara sahip oldukları belirlendi. Bu doğrultuda, salgın konusunda güvenli aşamaya gelindikten ve gerekli tedbirler alındıktan sonra, iç turizm talebinde en fazla ilginin gösterilmesi ve ikna edilmesi gereken kitlenin; kadınlar, 31-40 yaş aralığındaki bireyler, çocuklu aileler ve 5.000 TL gelir düzeyinin altındaki bireyler olduğu görüldü. Bir birey bu kriterlerin ne kadarına birden sahip ise, 2020 yılı içerisinde turizme katılma ihtimali de o kadar zayıf hale geliyor. Bu bireylerin diğer gruplara nazaran hem “endişe” düzeyleri daha yüksek, hem de tatile çıkma istekleri daha düşük seyrediyor. Araştırmanın “nicel bulgular: detaylı analizler” kısmında yapılan analizlerde, diğer koşullardan bağımsız olarak, kitledeki endişe arttıkça, tatile çıkma isteğinin de anlamlı bir biçimde azaldığı belirlendi. Diğer bir ifadeyle, tatile çıkma isteğinin arttırılmasında ana stratejinin, endişe duygusunu oluşturan etkenler ile mücadele etmek üzerine kurgulanması gerektiği ifade ediliyor.


Hibya Haber Ajansı

 

© Copyright 2024 egitim-ogretim.com Tüm Hakları Saklıdır.
Web sitemiz Hibya Haber Ajansı Abonesidir.